Son dönemlerde Türkiye’nin savunma politikaları dünya gündeminin altını çizen konular arasında yer alıyor. Orta Doğu'da ve Avrupa'da devam eden jeopolitik çatışmaların artışı, Türkiye'nin ulusal güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oldu. El Cezire, Türk savunması üzerindeki detaylı bir analizde bulunarak bu bağımsız yolun nasıl çizildiğini rakamlarla ortaya koydu. Günümüz şartlarına uygun bir savunma anlayışının gerekliliği, Türkiye'nin dış politikadaki liderlik arayışını daha da ön plana çıkarıyor.
El Cezire’nin haberine göre, Türkiye’nin savunma harcamaları son yıllarda önemli bir artış gösterdi. 2023 yılı itibarıyla Türkiye, gayri safi milli hasılasının yaklaşık %2,5’ini savunmaya ayırıyor. Bu rakam, NATO standartlarının biraz altında kalmasına rağmen ülkenin kendi savunma sanayine yaptığı yatırımlar dikkate alındığında dikkate değer bir seviyeye işaret ediyor. Özellikle yerli savunma sanayi ürünlerinin artışı ve dışa bağımlılığın azaltılması hedefleniyor. 2022 yılında yerli savunma sanayi projelerine yapılan toplam yatırım tutarı 10 milyar dolara yaklaştı. Bu durumda Türkiye’nin, hem ulusal güvenliğini sağlama hem de uluslararası pazardaki rekabet gücünü artırma konusunda kararlı bir adım attığı görülüyor.
El Cezire'nin analizinde, Türkiye'nin uluslararası askeri işbirliklerine karşı olan tutumunun da vurgulandığı dikkat çekiyor. Özellikle geçen yıl Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmaların patlak vermesi, Türkiye’nin askeri işbirliklerinde yeni fırsatlar sunmuştur. Türkiye’nin NATO üyeliğinin yanı sıra, Azerbaycan, Katar ve Pakistan gibi ülkelerle geliştirdiği askeri işbirlikleri, stratejik açıdan önemli hale geldi. Bu ortaklıklar, Türkiye’nin savunma kabiliyetlerini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel güvenlik dinamiklerini de etkiliyor. El Cezire’nin değerlendirmelerine göre Türkiye, bu tür işbirlikleri sayesinde hem askeri kapasitesini güçlendirirken hem de müttefikleriyle olan ilişkilerini derinleştiriyor.
Sonuç olarak, El Cezire'nin Türkiye üzerine yaptığı detaylı analiz, ülkenin savunma politikasında bağımsız ve özgün bir yol haritası belirlediğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin yerli savunma projelerine, askeri işbirliklerine ve stratejik ortaklıklara verdiği önem, onu bölgesinde daha etkili bir oyuncu haline getiriyor. Hem iç dinamiklerini hem de dış politikayı düşünerek oluşturduğu bu denge, Türkiye'yi geleceğin savunma stratejileri açısından kritik bir aktör yapabilir. Gerçekleştirilecek bu yatırımlar ve işbirliklerinin, Türkiye’nin uluslararası arenada daha bağımsız hareket etmesine olanak tanıyacağı öngörülüyor. Bu yeni yaklaşım, Türkiye’nin güvenlik stratejilerine yön vermeye devam edecek gibi görünüyor.