Nükleer silahlanma, uluslararası ilişkilerde her zaman büyük bir tartışma konusu olmuştur. Hindistan'ın nükleer yetenekleri, bölgesel dengeleri değiştirme potansiyeline sahip. Son günlerde, stratejik analiz uzmanları, Hindistan'ın askeri yükselişinin ve nükleer modernizasyonunun bölgedeki diğer güçler üzerinde nasıl bir etki yarattığını mercek altına aldılar. Bu bağlamda, Hindistan'ın nükleer politikaları ve diğer nükleer güçlerle olan ilişkileri, dünya genelindeki güvenlik dinamiklerini nasıl şekillendiriyor?
Hindistan, 1974'te gerçekleştirdiği “Buddha Güler” adlı nükleer deneme ile nükleer bir güç haline geldi. O tarihten bu yana, ülke nükleer kapasitesini sürekli olarak artırma çalışmalarını sürdürmektedir. 2023 yılı itibarıyla Hindistan, nükleer başlık sayısını önemli ölçüde artırmış ve kıtalar arası balistik füzeler geliştirmiştir. Bu füzeler, Hindistan'ın stratejik derinliğini ve caydırıcılığını artırma amacı taşımaktadır. Bunun yanı sıra, Hindistan, deniz platformları üzerinden fırlatılabilen nükleer başlıklar geliştirmeyi de sürdürüyor. Son yıllarda yapılan askeri bütçe artırımları, ordunun modernizasyonunu hızlandırarak Hindistan’ı bölgedeki en güçlü askeri güç haline getirmeyi hedefliyor.
Hindistan'ın artan nükleer kapasitesi, özellikle komşu ülkeler arasında endişelere ve gerilimlere yol açıyor. Özellikle Pakistan ile olan ilişkileri, nükleer silahların kullanımına dair korkuları artırıyor. Pakistan, Hindistan'ın askeri modernizasyonuna hızlı yanıtlar veriyor ve kendi nükleer programını güçlendirme çabalarını sürdürerek bir dengenin korunması gerektiğini savunuyor. Uzmanlar, Hindistan'ın bölgedeki nükleer hâkimiyetini pekiştirmek istemesi durumunda, Pakistan'ın da buna karşı tedbir almak zorunda kalacağını söylüyor.
Öte yandan, Hindistan, Çin ile de benzer bir nükleer gerilim içindedir. Son yıllarda Çin'in askeri ve nükleer kapasitesindeki artış, Hindistan için bir tehdit olarak algılanıyor. Hindistan Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nden uzmanlar, Hindistan'ın nükleer stratejisini gözden geçirerek, etkili bir caydırıcılığı nasıl sağlayabileceğini anlamak için bölgesel dinamikleri dikkate alması gerektiğini belirtiyor. Dünyanın iki büyük nükleer gücü arasında süregelen bu gerilim, bölgesel istikrarsızlığı artırabilecek bir potansiyele sahiptir.
Nükleer silahların varlığı, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik bir caydırıcılık oluşturuyor. Ancak bu durum, aynı zamanda ulusal ve uluslararası güvenlik tehditlerini de beraberinde getiriyor. Uzmanlar, Hindistan'ın nükleer silahları kullanma ihtimalinin, hem bölgedeki güç dengeleri hem de dünya üzerindeki nükleer savaş riski için tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor. Dolayısıyla, Hindistan'ın nükleer stratejisi, yalnızca kendi ulusal çıkarları açısından değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel düzlemde de dikkatlice değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Sonuç olarak, Hindistan'ın nükleer güçleri konusundaki gerilim, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden önemli bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Bölgesel aktörlerin, bu değişen dinamiklere göre stratejilerini gözden geçirmeleri gerektiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Nükleer güçlerin artan sayısı ve bu güçlerin elindeki arsenallerin genişlemesi, dünya üzerinde yeni bir soğuk savaş döneminin habercisi olabilir. Uzmanlar, bu durumu dikkate alarak, gelecekte neler olabileceğini öngörmeye çalışmaktadır.